Bizlerin millet olarak kamp yapmaya, kamp hayatına, kamp tatiline; ilgi, heves ve merak duyduğumuz neredeyse herkesin hemfikir olduğu bir konu. Kamp yapmak toplumun her kesiminden insan için ilgi çekici bir etkinlik. Özellikle kalabalık şehirlerde doğmuş ve orada büyümüş, çocukluğunun ve gençliğinin her anını test sınavları stresiyle geçirmiş gençler için başka bir anlam ifade ediyor… Kamp hayatı, gençlerin en önemli tutkularından biri sayılabilir. ‘Doğaya karşı’ değil ‘doğayla beraber’ macera dolu bir mücadeleye atılmak gençlerin hem yaşadıkları dünyanın hem de kendi sınırlarının uçsuz bucaksız olduğunu fark etmelerini sağlıyor… Öte yandan sanattan spora, felsefeden ekolojiye birbirinden farklı temalar ekseninde düzenlenen kamplar; özel olarak gençler, genel olarak toplumun her kesimi tarafından tercih ediliyor. Bu kampların en önemli kazanımlarından biriyse; gençlerin beraber hareket ederek, beraber üreterek, beraber yaşayarak dayanışma kültürü bilinci edinmeleri. Böylelikle, yaşam boyu öğrenme süreci zamandan azade olduğu gibi mekândan da bağımsız hale geliyor…
Belli temalar etrafında şekillenen kamplar sayesinde doğayla iç içe yeni sosyalleşme alanları yaratılıyor. Kent hayatının kalabalık, gürültülü, karmaşık hayatın yarattığı stresten uzaklaşabilmek adına da insanların çeşitli kamp etkinlikleriyle doğanın kalbinde bir yer edinme çabaları söz konusu. Doğanın kalbinde yer edinirken de doğanın kalbini kırmamak koşuluyla tabii ki. Zaten ekolojik döngünün sürdürülebilirliğini sağlayan temel faktör de doğanın kalbini kırmamak değil mi? Acı deneyimlerle hatırladığımız pandemi süreci sonrasında, doğanın merkezinde doğaya saygılı yaşam alanları yaratmanın kıymetinin daha da arttığını, her geçen gün daha da artacağını söylemek mümkün…
Bizlerin millet olarak kamp hayatına duyduğumuz ilgiden bahsettik… Peki kamp hayatına duyduğumuz ilginin temelinde ne yatıyor olabilir sizce? Orta Asya Türklerinin göçebe bir yaşam tarzını benimsemesi bunda etkili midir mesela? Ya da zaman içinde yurt, alaçık, topak, otağ gibi farklı isimlerle anılan çadırların Türklerin kültürel hayatının bir parçası olmasının bir katkısı var mıdır? Orta Asya Türklerinin, Anadolu’ya geldiklerinden sonra dahi, bir yandan var oluşlarının ana unsuru olarak doğayla iç içe yaşamaları bir yandan da doğanın zorlu şartlarıyla mücadele etmeleri kamp hayatına dair bazı toplumsal kodların bize işlemesine vesile olmuş mudur? Ya da halen yaşatılmakta olan yayla kültürünün, modern insanın inşa ettiği kamp hayatı kültürünün temelini oluşturduğunu söylemek ne kadar yanlış olur? Bu ve benzeri sorular bizlere kamp hayatına, doğayla olan ilişkimize dair bazı ipuçları veriyor aslında… Sanayi devriminden itibaren müthiş bir hızla körüklenen şehirleşmenin insanın temel duygularında yarattığı tahribatı ortadan kaldırmak zor. Ancak kamp hayatının bu konuda bizlere yeni bakış açıları, yeni fırsatlar, yeni yaşam pratikleri sunduğunu da üzerine basa basa söylemek gerek.
Batuhan Durak